Dudaktan Kalbe Reklam Görüntüsü...
Dudaktan Kalbe Reklam Görüntüsü...

Dizi jenerasyonlarımızın bir diğeri ise unutulmaz eserlerin diziye uyarlanarak harap ediliş jenerasyonu. Daha önceleri bazılarının yine filmleri çekilmiş fakat artık bu da kesmiyor ve dizileri çekilmeye başlıyor. Reşat Nuri Güntekin’in Yaprak Dökümü ve dudaktan Kalbe filmi, Halit Rıfkı Karay’ın Aşk-ı Memnu’su ve bilmediğim diğerleri.

Bunların içerisinde sadece Yaprak Dökümü romanını severek ve beğenerek okumuştum fakat her zaman söylediğim; “Kitabı okunduktan sonra ekranda tadı çıkmaz.” Sözümü belki boşa çıkartır düşüncesiyle biraz bakmama rağmen sadece kişilerin uyuştuğunu gördüm. Uzun soluklu olması için kitaptaki hikaye bir süre sonra sapıyor. İşte burada da bizim senaristlerimizin sallabaşını al maaşını yaptıklarına çok güzle şahit oluyoruz.

Bu zamana kadar belki de yüzü aşkın kitap okumuşumdur fakat vizyona uyarlanan hiçbir kitabın vizyon halini beğenmiş değildirim. Sadece Stephen King’in “O” adlı kitabının ekranlara uyarlanışını beğendim. Zira o kitap basit ve akıcıydı. Filmini çekmek zor olmasa gerekti. Adam senaryo gibi yazıyor.

Reşat Nuri Güntekinin Kitabıyla Alakalı olmayan Yaprak Dökümü Dizisi
Reşat Nuri Güntekin'in Kitabıyla Alakası Olmayan Yaprak Dökümü Dizisi

Kitap okuyanların genel düşüncesi bu yöndedir. Filminin tadı çıkmaz. Harry Potter veya Yüzüklerin Efendisi türü yapımlar hariç. Sadece Harry Potter’dan birkaç bölüm izledim Yüzüklerin Efendisi’ni hiç izlemedim. Harry Potter’ı da beğenmiştim fakat kitabından ayrı bir yapıda olduğunu düşünüyorum o filmin de. Buna sebep olan ise kitabını okuyanların sıklıkla bundan bahsetmesi. Buradan görüldüğü gibi Türk halkı olarak yeteri kadar kitap okumuyoruz. Bu tür dizilere gösterdiğimiz ilgi bize bunu açıkça ifade ediyor. Belki insanları kitabını da okumaya yöneltiyor, merka ettiriyor fakat kitabı eline alan “Bu ne lan! Hiç Benzemiyor.” diyerek kitapta o kadar aksiyonu bulamadıktan sonra sıkılıyor ve aldığı yere geri koyuyor.

Beni televizyon düşmanı yapan bu dizici anlayışıdır. Eskilerde yapılan diziler bir nebze güzel olsa da şimdikiler tamamen bir rezalet. İfal edildikten sonra hamile kalan, her rastladığımda gözlerinde yaş gördüğüm karakter beni televizyondan soğuttu. Kısır hikâyeler… Gel de şimdi Amerikancı olma. Adamlar masraf da yapıyorlar senaryo da yazıyorlar. Elbette onlarda da saçma sapan şeyler çıkmıyor değil fakat anlattıkları konu boş değil. Bizim romanlarımız çok iyi dersler verse de ben dizi jenerasyonunda o tür bir ders göremiyorum.

Artık üretemiyoruz sadece kopyalıyor düzenliyoruz. İşte yaptığımız iş. Krizle beraber evcimen olan insanlarımız dizici de oldular. Yıkayın güzelim toplumumuzun beynini. Uyuşsunlar…

immortALance

Yönetici

You may also like...

10 Comments

  1. Bence olabilir, hem de çok güzel. Yeter ki yaratıcı ve usta eller iş başında olsun.

    Çok uzun bir süre uyguladığım bir ilkem vardı: Filmini izlediğim bir romanı okumaz, okuduğum bir romanın filmini izlemezdim. Hatta yaptığım bir ayırımın sonucunda da serüven türündeki kitapları okumayı değil filmlerini izlemeyi tercih ederdim.

    Ta ki bana Frederick Forsyth’in “Çakal”ının çok övülerek önerilmesine dek. Bu romanın kurgusuna hayran kalmıştım. Okurken anlatımın (çevirinin de hakkını yememek gerek) zihnimde oluşturduğu görüntüleri film tadında izlerken bu tür romanları da keyifle okuyabileceğimi anlamıştım.

    Sonradan salt kendimi denemek amacıyla ayrıntılarını pek de anımsamadığım bu romandan uyarlanarak çekilen (ilk) filmi izleyince ayrı bir tat aldığımı hissettim.

    Böylece senaryonun yer yer değişikliğe uğramasına aldırmamam ve roman ile filmin ayrı ayrı yapıtlar olduğunu kabul etmem gerektiğinin ayırdına vardım.

    Selim İleri’nin bir yapıtının tiyatroya uyarlanmasında, yine kendisinin yazdığı senaryo üzerinde görüşünün de alınması için oyuncular ve yönetmenle birlikte çalışma yaptıkları bir dönemde onunla yapılan bir söyleşide söyledikleri bana bu konuda doğru düşündüğümü gösterdi:

    Selim İleri kendi yazdığı senaryonun ayrı bir yapıt, yönetmenin bakış açısıyla (gerekirse değişikliklerle) sahneye konmuş halinin tamamen ayrı bir yapıt olduğunu söylemiş ve bundan hiç bir rahatsızlık duymadığını da eklemişti.

    O yüzden aslında bu ayrılığın bilincine varırsak, izlenen dizilerde işlenen konuların dayanağı olan romanları merak edip de okumaya sardırır mıyız acaba?

  2. Pekâla saldırabiliriz fakat saldırmayız.Ekran başında oturarak kendmizi ölüme bir adım daha yaklaştırmak varken ne gereği var. Zaten okumayan bir toplumuz.

    Selim İLERİ’nin söylediği biraz haklı olabilir. Yeşil Yol da çok güzel bir filmdi. Elbette ayrı ve yapanların da iyi yapması gerekiyor fakat bu adamlar dizilerini yapamıyor. :)

    Açıkcası Yaprak Dökümü dizisini izlemektense kitabını okurum daha mantıklı. Neden beğenmediğim bir dizi için her hafta 1 saatimi ayırayım ki. En basit örnekte haftada 1 saat kitabını okusam 2-3 ayda kitabı biter. :)

  3. Ben de hem olabilir hem olamaz.
    Gördüğümüz gibi, fantastik romanların dizisi / filmi işi sakat mesela. Çünkü o fantastik edebiyatta iş bir oranda da hayal gücüne kalıyor ve yönetmenin hayal gücüyle okurunki aynı olmuyor – doğal olarak olamıyor. Misal, ne kadar güzel yapılırsa yapılsın Yüzüklerin Efendisi. Yada Herbert’in Dune kitabının Lynch uyarlaması.

    Fakat atıyorum, polisiye bir romanın tvye aktarılması çok daha sorunsuz olacaktır çünkü herşey buz gibi ortadadır ve açıktır.
    ” Ayna gibi parlayan ruganlar giymiş, jilet gibi krem kumaş pantalon, beyaz gömlek, siyah kravat ve pantolona uyumlu koyu kamel blazer ceket giyip de siyah trençkot ile aynı renkte fötr çekmiş adam ” tasviri barizdir ve kültüre göre hafif değişikliğe uğrayarak herkesin aklına hemen hemen benzer bir adam gelir.

    Ama tüm söylediğime rağmen beni ters köşeye yatıran bir örneğim de vardır; dövüş klübü! Önce roman olarak okudum ve arkasından hiç durmadan bir kere daha okudum yeni farkındalıkla. Ancak ondan sonra filmi izleyince “bu mudur?” dedim. Velhasıl, roman benim için çok şey ifade etmişti ama film hayır.

    Fakat tam tersi de oldu, mesela Hemingway’in ünlü romanı Yaşlı Adam ve Deniz’i önce okumuştum, sonra filmini izledim ve açıkçası hayal kırıklığına uğramadım. Benzer tecrübeyi Fareler ve İnsanlar’da da yaşamıştım.

  4. Romanlar dizileştikçe insanların okuma oranı çok daha azalmaktadır. Kolaya alıştırmaktır ve yapımcılar için de bir nevi kolaya kaçmanın yoludur

  5. bence olmaz.. olmamalı.. herşey tadında güzel, herşey ilk halinde güzel.. üstelik dizileri uzatmaya çalıştıkça yapımcılar, romanı okumayan insanlar için önyargı oluşuyor. bu kadar dandikmiymiş bu kitap??

    olmamalı bence.. okuma alışkanlığı, televizyon izleme saplantısına dönüştürülmemeli..

  6. gercekten bazi romanlar var mesala ben yaprak dökümünün romanini bir kac gün önce bitirdim romandakiyle dizide cok farkli yönleri var yani yönetmenler romani cok degistiriyorlar ben buna karsiyim tamam braz hayal gücünü kulana bilirsin ama okadar da diyil ben buna karsiyim.

  7. Esas öykücüler olmasa senaryocular n`apıcak.

  8. olsun olsun roman dizi tam olur ahmet hamdi tanpınar huzur dizi yapacaklardı hani yapmadılar..bir türli çıkaramadım acabz huzur türkan olmasın mı?

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.