“Ne zaman İstanbul’da gözüm yıkık surlara takılsa hep garip bir hüzün hissederim. Sadece önünden geçip gittiğimiz bu surlar hala ayakta ve hayatımızın bir parçası. Ama kimler neler yaşadılar buralarda, ne efsaneler, ne destanlar yaşandı bu surların önünde ve ardında!zaman İstanbul’da gözüm yıkık surlara takılsa hep garip bir hüzün hissederim. Sadece önünden geçip gittiğimiz bu surlar hala ayakta ve hayatımızın bir parçası. Ama kimler neler yaşadılar buralarda, ne efsaneler, ne destanlar yaşandı bu surların önünde ve ardında!” diye açıklıyor Can Atilla. Ve Sultanlar Aşkına dönüyor kliplerde.
İstanbul çok enfes bir şehir. Kültürün ve tarihin her adımda koklanabileceği bir şehir. Uzak diyarlardan şairlerin gelip aşkından vatan saydığı bir şehir. Bir İstanbul aşığı olan Yahya Kemal ne güzel de demiştir.
“Ey leşker-i müfettihü’l-ebvâb vur bugün,
Feth-i mübini zamin o tebşir aşkına.”
Bambaşka bir diyardır istanbul. Tarihten beridir ki kültürünü besleyen bir çok kültüre toprak olmuş, olmakla kalmamış bir devir yaratmış. İstanbul’un fethinde iki çağ arasında bir çizgi kadar dünyayı değiştiren Rönesans’a etki olmuştur.
Nedim bir kasidesinde der ki;
“Bu şehr-i Sitanbul ki bi misl ü behâdır,
Bir sengine yekpare Acem mülkü fedadır.”
İstanbul aşkların da şehridir. Aslında kendisi bir aşktan da ötedir. Onu izlemek, bilmek, öğrenmek, boğazın sularının bize fısıldadığı o tarihi dalgalardan dinlemek ve gözleri kapatıp hayal etmek gerek. Orhan Veli bunu en güzel anlatır.
“..
İstanbul’u dinliyorum gözlerim kapalı
Başımda eski alemlerin sarhoşluğu
Loş kayıkhaneleriyle bir yalı
Dinmiş lodosların uğultusu içinde
İstanbul’u dinliyorum gözlerim kapalı.
.. ”
Tekrar Can Atilla’ya dönmek istiyorum. Dolayısıyla İStanbul’un Fethine de. Zira İstanbul’u bilmek fetihle başlar bence. Sultan Mehmed’e FAtih ünvanını veren, Yeni bir çağ açıp eskisini yıkan. Kalelere sığınan sönmüş mertlerin de o kilitlerden çıkartılabileceğini cihana hükmeden cihan imparatorunun yazdığı o destan.
Sultanlar Aşkına parçası tarihi bir nebze de anlatıyor ve hissetmemizi sağlıyor. Şarkıların en sevdiğim yanı da bazen bu oluyor. Bir cümle ile bir sayfayı anlatıyor. Bu sebeple şiirler farklıdır ya. Ben de bu sebeple şair olamadım zaten. :)
BİR MASAL GİBİ BAŞLAR HİKAYE
ÇAĞLAR ESKİMİŞ KONSTANTİNOPOLDE
BİTMİŞ AŞKLARIN SESSİZ ŞEHRİNDE
BİR KANDİL YANAR SÖNMEZ GECELERCE
Bir çok tarihe ait gelişmeleri çok güzel bir kompozisyonla anlatan bir şarkıdır. Öncesini ve fethedilişini anlatıyor. Eminim ki “Bir kandil yanar sönmez gecelerce.” mısrası bir çok kişiye bir şey ifade etmiyordur. Hadi biraz gerilere İStanbul’un fetih hazırlıklarına dönelim.
Abdullah Ziya Kozanoğlu’nun Fatih Feneri adlı bir kitabı vardır. Osmanlı Padişahlarının bir inancı olduğu, bir fenerin bulunduğu ve o feneri ele geçirip bir yatırın başına asanın Peygamber Efendimiz’in (S.A.V.)’in müjdesine nail oalcağını anlatır. Bir diğer örnek de 6 ay boyunca hiç yatmamış ve fetih planları hazırlamıştır. Bunu yaparken uzaklarda bir fenerin daha yandığını görmektedir. Daha sonra ise konuyu kendisi şöyle anlatmıştır. “O da benim gibi sabaha kadar İstanbul’un fetih planlarını yapıyor zannetmiş ve yalnız değilim diye sevinmiştim.”
Böyle bir çok hikaye ve efsane dolaşır kulaktan kulağa, kitaptan kitaba. İstanbul’un aşkı İslamiyet’in doğuşuyla başlıyor ve günümüzde de devam ediyor. İstanbul’u anlayan, bilen ve hisseden birisinin aşık olmaması ne kadar mümkün. Çok kısa bir Orhan Veli ile bitiriyorum yazımı…
“…
İstanbul’u dinliyorum, gözlerim kapalı;
Başımda eski alemlerin sarhoşluğu
Loş kayıkhaneleriyle bir yalı;
Dinmiş lodosların uğultusu içinde
İstanbul’u dinliyorum, gözlerim kapalı.
…”